GAÜN’de “Hz. Peygamber’in Nübüvvetinin Süresi ve Kapsamı Çalıştayı”

Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) İlahiyat Fakültesi tarafından düzenlenen “Hz. Peygamber’in Nübüvvetinin Süresi ve Kapsamı Çalıştayı” açılış töreni GAÜN Atatürk Kültür Merkezinde yapıldı.

Çalıştayın açılış konuşmasını yapan Rektör Prof. Dr. M. Yavuz Coşkun, Peygamberimizin daha peygamber olmadan önce toplumda emin vasfıyla sıfatlandırılan biri olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Coşkun, “İslam dini henüz tebliğ edilmemişken, toplumda mükemmel olarak bilinen bir insandan bahsediyoruz. Terbiyeli, düzgün, emin, güvenilir ve ahlak açısından hiçbir olumsuz eleştiriye muhatap olmayan bir insan. Onun için peygamberimize ulaşılabilen, arkadaş, dost, sevgili, sırlarını paylaşabildiğim bir insan olarak peygamberimi görüyorum. Allah’ın Resulü olarak, yaratılmışların en yücesi. Peygamberimizle dost olmak istiyorsak, O’nunla gönüldaş, yoldaş olmak istiyorsak biraz daha yakınlaşmamız gerekmez mi?” diye konuştu.

Bu çalıştayın çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Coşkun, “Gaziantep Üniversitesi olarak bu toplantıyı yapıyorsak, buradan sonuçlar elde edip bunu toplumun diğer katmanlarıyla, insanlarla paylaşmak gerektiği için yapıyoruz. Harman büyük olması önemli değil, içinden taneler çıkartmaya çalışıyoruz. Onun için bu toplantıyı çok önemsiyoruz” dedi.

İlahiyatçılara çok büyük görevler düştüğünü söyleyen Prof. Dr. Coşkun, “Merdiven altında üretilen kimi zaman müsvette din anlayışlarının orjinalinden çok farklı olduğunu görüyoruz. Orjinalini yaşamak varken müsvetteye ihtiyacımız yok ki. Ama orjinalini, o küllenmiş orjinal dinimizi, peygamber anlayışımızı, hadislerimizi, bütün kaynaklarımızı, o medeniyetin bütün ayaklarını ortaya çıkarmak, o külleri onun üzerinden temizlemek gerekir. Bazıları bir yandan merdiven altı din üreten anlayışlarla bu orjinalin ortaya çıkmasından rahatsız olurken, bazı din düşmanı ve İslami bir şekilde bir başka yere koyan, bir fobi unsuru olarak ortaya çıkarmaya çalışan dünyadaki diğer erkleri de bu külleri temizlememekle mutlu etmiş oluyoruz. Onun için ilahiyatçıların, alimlerin, ilim adamlarının bizlerin ve gençlerin mutlaka o som altını ortaya çıkarmak ve pırıltının tekrar ışımasını sağlamalıyız” şeklinde konuştu.

Açılışta konuşan Rektör Yardımcısı ve İlahiyat Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Ali Gür Kuran-ı Kerim de birçok ayette ‘aklediniz’ ve ‘fikrediniz’ kelimelerinin sıkça geçtiğini söyledi. Prof. Dr. Gür, “Cenabı Allah, mükemmel bir şekilde yarattığı insanoğluna halifelik unvanını verirken aklıyla kabullenmesini istedi. Zira aklı olmayanın sorgusu suali de yoktur. Vahiy geldiği zaman Mekke’nin akıllıları iman ettiler, vahiye tabi oldular” dedi.

Bazı kavramları tekrar kazanmamız gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Gür, “Eğer kavramları tekrar geri kazanmazsak, her elimizden alınan kavramı İslami fobiye kurban ederek reddedersek öyle bir gün gelir ki elimizde İslam adına kavram kalmaz. Kavramlarımızı yeniden sahipleneceğiz ve bu temelle hareket edeceğiz” şeklinde konuştu.

“Son zamanlarda kavramların için boşaltılmaya ve farklı imgeler yüklenmeye çalışılmaktadır” diyen Prof. Dr. Gür, eğer vahiy ve peygamber iyi anlaşılamazsa ve anlatılamazsa toplumlarda din ve kutsallar adı altında dejenere edilmiş bir ahlaki yapının oluşacağını ve bununda toplumu ve bireyleri felakete sürükleyeceğini ifade etti.

“Allah’ın vaat ettiği gün yakındır ve aynı zamanda Allah’ın ümidinden Rahmet kesilmez” diyen Prof. Dr. Gür, “Biz beddua değil dua eden bir ümmetiz. Eğer sizin dualarınız olmasaydı, ne ehemmiyetiniz vardı. Bu yüzden fiili ve sözlü dualarla geleceği umutla bekliyor, aynı zamanda Peygamberimizin tam anlamıyla anlaşılmasını istiyor ve bunu özlüyoruz” diyerek, Hz. Peygamber’in Nübüvvetinin Süresi ve Kapsamı Çalıştayına ev sahipliği yapmaktan duyduğu memnuniyeti ifade etti.

GAÜN İlahiyat Fakültesi Kelam Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mahmut Çınar, “Hz. Peygamber’in insanları tevhid inancına davet ettiği ilk dönemlerden itibaren, onun ontolojik mahiyeti üzerinde çeşitli tartışmalar başlatılmış, Yüce Allah’ın kendi aralarından, kendilerinden birisini yine kendilerine peygamber olarak göndermesi, onun ilk muhatapları olan Mekkeliler tarafından kabul edilmemiş, onun beşer kimliğine çeşitli itirazlar yapılmıştır. Kur’an ise ısrarlı bir şekilde onun beşerî kimliğine dikkat çekmekte ve peygamberlik görevinin en önemli işlevi olan tebliğ vazifesi için bunun zorunlu olduğuna atıflar yapmaktadır. Zira İslam dini özü itibariyle pratik hayatta karşılığı bulunan bir inanç, amel ve ahlak bütünlüğünü içerdiğinden, pratik uygulamalar için örneklik ve rol model hususu önem arz etmektedir. Buna bağlı olarak peygamberlerin tebliği söz konusu olduğunda, salt aldığı vahiyleri aktarmaktan daha ziyade, söz konusu vahyin pratik karşılıklarını bizzat yaşayarak model olması da tebliğin bir devamı olarak değerlendirilmek durumundadır” diyerek, bu husus dikkate alındığında Hz. Peygamber olmaksızın dinî hayatın mümkün olmadığı anlaşılmaktadır şeklinde konuştu.